Sokaklarda kimse yoktu. Evlerin pencerelerinden dışarıya az ışık yansıyordu. Herkes uykuya çekilmişti. Batman yolu ustunde bulunan Kerboran sımsarlığına geldik.
"Ortalık çok sessiz" dedi İsmail.
"Bu sessizliğin içinden, attığımız her adımda bir anım bana sesleniyor."
"Birini seninle dinliyebilirim"
"Ramazan, pembe bir gömlek giyip buraya gelmişti. Ben ile Gercüş'lü Osman onu takip ediyorduk. Birden Osman kızdı "gözlerinle göreceksin, nasıl Marazano, Vito ile Beniskıl’ı öldürttüyse, bizim Marazano da beni ile seni öldürtecektir" dedi.
"Vito ile Beniskıl kimdi?" dedi Ismail.
"San Francisco sokaklarında mafia lideri Luciano’nun adamlarıydı. Marazano’nun hatası sonucu pusuya düşürülüp öldürüldüler"
"Sizinle ne ilgileri vardı? "
"Hiç, işte Osman’ın kuruntusu. Midyat nere San Francisco nere? Televizyonda gösterilen Amerikan dizisinin etkisinde kalmıştı"
"Ramazan kimdi?"
"Semse halanın oğlu. Bir kaplan kadar atik, babası Bekke kadar cesur biriydi"
"Simdi nerde?"
"Şimdi İstanbul da.
"Hala kaplan gibi mi?"
"Sehirlerde kaplanlarla aslanlar kafeste esirler."
"Osman'a ne oldu?"
"Vito gibi başına bir şey gelmedi."
"Yani öldürülmedi"
"Öldürüldüyse de bizim Merazano’nun hatasından öldürülmedi"
"Sonra ne oldu?"
"Neyi ne oldu?"
"Osman’a ne oldu?"
"Ben askere, Osman Almanya’ya gitti. Osman Almanya'dan Iran'a bir mercedes dolusu eşya götürdü. Dönüşte yakalandı. Erzurum'da cezaevinde yattı. Arabası hala orda gümrük kapısında duruyor."
"Bana arabadan değil Osman'dan söz et."
"Osman gitti bir Alman kızla evlendi. Bir oğlu oldu. Osman evliyken, yatılı bölge okulunda çalışan Şemseddin amcanın kızını ona istediler."
"Hani cezaevindeydi."
"Cezaevinde bir iki yıl kaldıktan sonra dışarı çıktı. Sonra Almanla evli kalmaya devam etti. Amcakızını almadı. Alman kadından bir oğlu vardı. Oğlunu bırakmadı. Oğlunu düşündü, fakat karanlık işlerden de geri kalmadı. Rus mafyasıyla işler yapmaya başladı. Ne zaman evine gidilse hep Rus doluydu"
"Sen evini gördün mü?
"Kimin evini?
"Osman’ın evini. Sana bir şey mi oldu, olayı dalgın dalgın anlatıyorsun?"
"Kendimi bildim bileli Midyat'ın sokakları karanlıktır. Ben de şu karanlıkta Osman’ın yüzünü seçmeye çalışıyorum. Hem de karanlık, mafya ilişkileri içinde, kayıp birini karanlıkta arıyorum."
"Doğru dürüst anlat şu Osmanı. Korkmaya başladım."
"Osman yok. Osmanlar var."
"Sen bana iki Osman dan mı söz ediyorsun?"
"Gerçek söylüyorum. Başta anlattığım Osman başka Osman'dı. O Gercüşlüydü. Kendini Vito'ya benzeten. Gerçektende uzun boylu, Vito'ya benziyordu. Kendini Vito’ya benzetince ister istemez, Midyat'ı da San Francisco'ya benzetirdi. Doğrusu silahının da Vito’nun silahından kalır yanı yoktu. Benim Benisıkıl'a benzemem ise biraz şüphelidir.
"Dur, şimdi anlatma, eve gidince anlatırsın."
"Niye, ne güzel konuşuyorduk."
"Kafam karıştı. Kesin sonuca varılmayan problemler çözümsüz problemlerdir. Bilinmeyen bir Osmanla karşı karşıyayken birden Osmanlar ikiye çıktı. Başka şeylerden söz edelim."
"Hayır. Midyat'n sokaklarını dinleyelim. Dur ve dinle. Taşların dilinden dökülen sözcükleri duyuyor musun?"
Yirmi yıldır kapısı açılmayan Haydari sinemasının önündeydik. Ferit Midyat biz köylü çocuklarını toplayıp sinemaya götürmüştü, Yılmaz Güneyin ’Arkadaş’ filmini ilk olarak bu sinemada seyrettik. Filmin sonunda Seyithan ile Süryani bir çocuk kavga etti. Süryani Seyithan'ı bıçaklayıp kaçtı. Biz gece yarısına kadar çocuğu aradık bulamadık.
"Ben bir şey duymuyorum. Yürüyelim."
"Sana başka bir şey anlatayım. Tam şurada nalbant Lahdo vardı. Burada semerci Circis. Burada İzzettin Şemikanlılar otururdu. Ben, Emin Çelebi ve Rıdvan onların evinde otururduk. Alaattin Simsarlıkta çalışırdı, kira aldıklarını hatırlamadığım gibi, harçlığımızı da cebimize koydukları çok olurdu. Mert, yiğit insanlardı. Midyat'ın asil insanlarından. Uzaktan Ismet amcamın akrabaları olurdu. Sanırım Ismet amcanın Mence adındaki ninesi, Izettinlerin halasıydı."
Han’ın kapısını aşmış Dr. Edvard'ın oraya varmıştık ki, Ismail adımlarını hızlandırdı. Bende ardından koştum. Ayak seslerimizden korkarak kendimizi avluya attık. İçeri girer girmez, Ismail konuşmaya başladı.
"Kimdi Osman, ne oldu Osmanlara?"
"Şimdi güvendeyiz, korksak ta bize bir şey olmaz."
Hemzayê Nametê Şehîn û Osmanê Hemed
"Vito Osman’ın, günün birinde Almanyaya gittiğini duydum. Öldürülmedi. Fakat bizim Osman kayboldu. Almanyadaki evinden çağırıldı ve bir daha da kendisinden haber alınamadı. Biliyorsun Marmaris'te Kenan Evrenle komşu olan İsa'nın kardeşiydi. Amca oğlumuzdu. Hatta Osmanoğlu sülalesinin ismini taşıyan tek Osman'dı. Hacı Hazni amcanın gerçek ismi de Osman'dır fakat bir kendisi bilir birde nüfus mamurları. Anliyacağın Ruslar sadece Osman’ı değil, koskoca Osmanoğullarının ismini de öldürdüler.
"Adamı soran olmadı mı?
"Soran oldu da, yalnız bizde mafya işinde çalışan kimse yok ki. Bu işin aslını astarını sorsun."
"Bizim bir akrabamız var ya. Memedin kardeşi, Nusrettin."
"Karakol komutanı babama adamı sormuş. Babam İstanbulda olduğunu söylemiş. Ardından ne iş yaptığını sorunca babam "Nusrettin mafya diye bir yerde çalışıyor" demiş. Komutan, babamın mafyayı normal bir şirket sanan saflığına gülmüş. Babam komutanın gülüşüne bir anlam vermeyerek eve gelmiş"
"Nusrettin’in Osman için yapacağı bir şey yok mu diyorsun."
"Hayır yok. Çünkü Çiller hanım mafyayı millileştirdi.
Nusrettin’in çalıştığı adam hakında gizli ölüm emri çıkardı. Kuşoğlu diye biri vardı. Sonra duyulmaz oldu. Nusrettin işsiz kaldı. Anlayacağın, şu anda Ruslarla aramızda kan davası var. Fakat Levhat ta gitmiş bir Rus kızıyla evlenmiş."
"Amcam Sabri’nin oğlu mu?"
"Evet. Kız kardeşimiz Halime'nin eltisi bir Rustur.
Nasıl intikam alırız şimdi. Bir yandan düşman Ruslar bir yandan akraba Ruslar. Yine de Çeçan ismi eskiden sadece Halo'nun oğluydu. Yani sadece bir akrabaydı, oda Belçika'da kalıyor. Oysa Osman'ın öldürülmesinden sonra, Çeçen deyince aklımıza Şeyh Şamil’in de gelmesi gerekir. Topyekün sempati duyulacak Çeçenler, diğer yandan intikam alınacak Rus mafyası."
"Kusura bakma ağabeyciğim ben o kadar geniş bir dünyaya düşmanlık besleyecek değilim? Derslerim etkilenir. Sağlıklı bir şekilde çalışamam. Bir sene sonra üniversite sınavlarına gireceğim. Sınavda Çeçen ile Rusları mı düşüneceğim yoksa denklemin sonucunu mu?"
"Sen denklemin sonucunu düşünüp, onun sonunu bulursun, fakat insanın insana duyduğu düşmanlığın sonunu zor bulursun"
* Bu yazı, Mecit Akgül'ün 'Bana bir mektup yaz' adlı kitabından alınmıştır...